Meme Kanseri
Bir kadının doktorundan duyacağı en korkutucu ve dehşet verici cümleler arasında "mamografinizde kanser şüphesi var" ve "biopsi sonucunuzda kanser tesbit edildi" ön sıralarda gelir.
Meme kanseri düşüncesi ameliyat, ölüm, vücut şeklinin bozulması, seksüalite kaybolması gibi bir çok korkuyu ortaya çıkarır. Bu korkuların giderilmesi bilgi ve eğitim ile sağlanabilir, böylece her kadın sağlığı için gerekli en iyi kararları verebilir. Bu konuların hasta ile doktoru arasında birebir konuşulması en uygun yoldur, bunu kansere yakalanmış hastanın ve ailesinin meme kanseri tedavisi ve takibi açısından en iyi şekilde bilgilendirilmesi izlemelidir.
Günümüzde her 8 kadından birinde meme kanseri oluşmaktadır. Meme kanseri nedeni bilinmemektedir, buna karşılık bazı risk faktörleri belirlenmiştir. Meme kanseri kendi kendini muayene veya doktor muayenesi, mamografi, ultrasonografi ve biopsi ile teşhis edilir.
Meme kanserinin diğer dokulara yayılım (metastaz) kapasitesi birbirinden farklı olan birçok tipi vardır.
Meme kanserinin tedavisi kanserin tipine ve memedeki yerleşim yerine olduğu kadar, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre planlanır.
Her kadın 35-40 yaşlar arsında bir mamografi çektirmelidir, 40-50 yaşlar arasında iki yılda bir, 50 yaştan sonra ise her yıl mamografi çektirilmelidir.
KİMLER MEME KANSERİ RİSKİ TAŞIR?
Genel olarak her 8 kadından birisinde meme kanseri gelişmektedir.Meme kanserinin kesin nedeni bilinmemektedir, büyük ihtimalle genetik,çevresel, beslenmeyle ilgili ve hormonal birçok nedeni içermektedir.
Meme kanseri sosyoekonomik durumu daha yüksek kadınlarda, doğum yapmamışlarda ve şehirlerde yaşayanlarda daha sık görülmektedir.
Meme kanseri için en belirgin riskler yaş ve cinsiyettir.Erkeklerde de meme kanseri oluşabilir, ancak kadınlarda erkeklere göre 200 misli daha çok meme kanseri oluşmaktadır.Yaş ilerledikce meme kanseri oluşma riski artar.Meme kanseri 50 yaşındaki kadınlarda 20 yaştakilere oranla 400 misli fazla görülmektedir.
Ailesinde meme kanseri öyküsü olması bir kadındaki meme kanseri riskini 3 ila 5 misli arttırır. Bazı ailelerde bir meme kanseri geni (BRCA 1 ve 2) tesbit dilmiştir. Kromozomlarında bu geni taşıyan kadınların %85’inde meme veya over (yumurtalık) kanseri veya her ikisi birden oluşmaktadır. Bu kanserlerin yarısı da 50 yaştan önce oluşmaktadır. Bu genin tüm meme kanseri vakalarının yalnızca % 2 ila 4’ünden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Günümüzde bu genlerin tesbiti yalnızca belli araştırma merkezlerinde yapılabilmektedir.
İlk adet yaşı 12’den küçük olanlarda, menapoza 55 yaşından sonra girenlerde ve ilk çocuk doğuma yaşı 30’un üzerinde olan kadınlarda meme kanseri oluşma riski biraz daha fazladır.(Normal riskin iki mislinden daha azdır). Gebelik ve emzirmenin meme kanserinden koruyucu etkisi vardır.Bazı araştırmalar hormon tedavilerinin ve doğum kontrol haplarının meme kanseri riskini çok az oranda arttırdığını göstermiştir, ancak bu durum tüm çalışmalarda teyid edilememiştir.
Menapoz döneminde menapozla ilgili yakınmaları azaltmak, kemik erimesini ve kardiovasküler riskleri azaltmak amacı ile hormon tedavisi yapılmasının da meme kanseri riskini arttırabildiği gösterilmiştir.
MEME KANSERİNİN BULGULARI NELERDİR?
Maalesef meme kanseri erken dönemlerde hiçbir bulgu vermez, bu nedenle düzenli muayene ve mamografik kontroller çok önemlidir.Memedeki bir tümör büyüdükçe bazı bulgular oluşmaya başlar.Bunlar :
-Memede veya koltuk altında kitle, sertlik veya kalınlaşmalar -Memenin büyüklügünde ve şeklinde değişiklikler -Meme başından akıntı gelmesi veya meme başının içeriye çökmesi -Meme derisinde veya meme başında kızarıklık veya kabuklanma -Meme derisinde portakal kabuğu şeklinde çöküntülü görünüm
Bu bulguların olması mutlaka meme kanseri olduğu anlamına gelmez, ancak mutlaka bir genel cerrahi uzmanı tarafından muayeneyi gerektirir.
MEME KANSERİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Günümüzde mamografi ve meme muayenesi, meme kanseri taramasının esaslarını teşkil eder. Mamografi memenin X ışınları ile filminin çekilmesi demektir. Mamografi sayesinde henüz muayenede ele gelmeyecek kadar küçük meme kanserlerinin tesbiti imkanı vardır. Meme kanserlarinin % 85-90’ı mamografi ile tesbit edilebilir. Meme kanserlerinin yaklaşık % 10-15’i ise mamografi ile görülemez ancak elle meme muayenesi ile tesbit edilebilir.Tüm meme kanserleri mamografi ile tesbit edilemediğinden kadınların meme kanseri yönünden düzenli olarak muayene edilmesi çok önemlidir. Meme muayenesi her kadın tarafından memenin kendi kendini muayene yöntemi ile her ay yapılması şeklinde ve düzenli olarak yıllık doktor kontrolleri ile yapılmalıdır. Memenin kendi kendine muayenesi için en uygun zaman mensturasyon bittikten sonraki üçüncü gündür.Muayenede alıştığının dışında herhangi bir bulgu saptayan kadın derhal doktora başvurmalıdır.
Bir diğer teşhis yöntemi de ses dalgaları ile vücut içindeki yapıları görüntüleyen ultrasonografidir.Ultrasonografi memedeki solid, yani katı kitleler ile kistlerin, yani içi sıvı dolu kitlelerin ayrılmasında kullanılır. Kist içerisindeki sıvıdaki hücrelerin analizi için bu sıvı enjektörle çekilebilir. Memede kanser şüphesi olan bir bölge saptandığında kesin tanı koymak için biopsi, yani bir kısım dokunun mikroskopta incelenmesi amacı ile alınması işlemi yapılır.Bu işlem iğne ile veya cerrahi yolla yapılabilir.Şüphe nedeni ile yapılan biopsilerin % 80’inde kanser olmadığı, % 20 vakada kanserle karşılaşıldığı saptanmıştır.
Mamografi ve ultrasonografi yanında meme kanseri teşhisinde gerektiğinde MR, duktoskopi yani meme başından çok ince optik aletlerle girilerek süt kanallarının gözle görülmesi, duktal lavaj yani süt kanallarının yıkanarak içeriğinin mikroskopta incelenmesi, tomografi, PET scan gibi daha ileri tetkikler de kullanılmaktadır.
MEMENİN YAPISI NASILDIR?
Meme kanseri deyimi tek bir hastalığı değil, memede oluşan değişik tiplerde birçok kanseri tariflemek için kullanılan genel bir isimdir. Her farklı meme kanserinin farklı davranış şekilleri ve farklı prognozları vardır.Değişik kanser çeşitlerinden ve nasıl tedavi edildiklerinden bahsetmeden önce meme ile ilgili bazı temel bilgileri aktarmakta fayda olacaktır.
Meme, vücudun süt oluşturmak için şekillendirilmiş bir organıdır. Memede sütü oluşturan lobuller denen bezler vardır. Ayrıca sütü bu bezlerden meme başına değin taşıyan ve duktus adı verilen ince yollar veya kanallar mevcuttur. Meme kanserlerinin büyük çoğunluğu bu duktus veya lobüllerden başlar ve başladıkları yere göre isimlendirilirler.(mesela duktal karsinom veya lobuler karsinom gibi).Memedeki lobul ve duktuslar etraflarını saran yağlı doku ve ligamentlerle desteklenmektedirler.
Memede aynı zamanda kan damarları ve lenf kanalları da mevcuttur. Lenf kanalları, kan damarlarına benzeyen küçük, ince kanallardır. Bunlar doku suyunu toplar ve taşırlar. Bu sıvı da sonuçta kan dolaşımına katılır.Meme doku sıvısı bu lenfatik kanallar yolu ile koltuk altındaki lenf düğümlerine taşınır. Lenf düğümleri, lenf kanallarının girdiği ufak nodüllerdir. Bunlar lenf sıvısını filtre eder ve lenf sıvısının içerisine girmiş olan bakterilerin veya kanser hücrelerinin daha ileriye gitmesini engelleyen bir bariyer olarak vazife görürler. Ancak lenf düğümleri kanser hücrelerini süzmekte tam olarak etkili değillerdir ve bunlara rağmen hücreler vücudun başka yerlerine gidebilirler. Kanser hücreleri bir kez lenf kanallarına veya kan dolaşımına girmeyi başardıklarında vücudun herhangi bir yerine yayılma yani metastaz yapma potansiyelini kazanmış olurlar.Meme kanseri hücreleri genellikle kemik, akciğerler, karaciğer ve beyne yayılırlar.
Meme kanserleri ayrıca invazif (infiltran) veya non-invazif (in-situ) olarak da sınıflandırılırlar. İnvaziflik, kanser vakalarında kanser hücrelerinin vücudun diğer bölgelerine yayılabilme yani metastaz yapma özelliğini ifade eder. Eğer bir kanser invazif ise vücudun diğer organlarına direkt olarak veya kan ve lenf sıvısı yolu ile yayılabilme kapasitesi var demektir. Non invazif kanserler (in-situ kanser) mikroskobik kriterlerle tanınan ve vücudun başka bölgelerine yayılma özelliklerinin olmadığı tanımlanan kanserlerdir.
MEME KANSERİNDE HANGİ TEDAVİLER UYGULANIR?
Bir meme kanseri vakası saptandığında bu çoğunlukla invazif kanserdir. İnvazif meme kanseri duktal da olsa lobuler de olsa tedavisi aynıdır.
Tedavi planı, lokal tedavi ve sistemik tedavi şeklinde ikiye ayrılır.Lokal tedavi, memedeki ve komşu lenf nodüllerindeki kanser hücrelerinin çıkarılmasını ya da öldürülmesini içerir. Eğer kanser bu bölgelerin dışına taşmadı ise hastaya yalnızca lokal tedavi yeterli olabilir. Maalesef meme kanseri memedeki primer kanser odağı çok ufak olsa ve lenf düğümlerinde hiçbir yayılma bulgusu olmasa bile vücudun diğer bölgelerine metastaz yapabilen bir kanserdir. Meme kanseri önceden bilinen standart bir büyüme karakteri göstermez. Birçok çalışmada hastalığın nüks etme ve metastaz yapma ihtimali ile ilgili tümörün çapı, hücre tipi, lenf düğümlerinin durumu ve hormon reseptörleri gibi prognostik faktörler saptanmıştır ve takip ve tedavide kullanılmaktadır. Ama hiçbir kadında hastalığın seyri kesin olarak belirlenemez. Bu belirsizlik nedeni ile hücrelerin herhangi bir yere yayılması riskine karşı sistemik tedavi de lokal tedaviye eklenmektedir. Sistemik tedavi, kanser hücrelerini öldüren ilaçları içeren kemoterapi ve hormonoterapiden oluşur.
Lokal tedavi cerrahiyi, radyasyonu veya her ikisini birden içerir. Meme kanseri cerrahisinde kullanılan birçok tanım vardır. Genel olarak memenin alınmasına verilen isim mastektomidir. Modifiye radikal mastektomi deyimi memenin ve koltukaltı lenf bezlerinin alınmasını ifade eder.Basit mastektomi yalnızca memenin alındığı, lenf düğümlerine dokunulmadığı durumdur. Memenin yalnızca belli bir kısmının alınmasına ise meme koruyucu cerrahi denir ve lumpektomi, parsiyel mastektomi veya kadranektomi gibi isimlerle anılır.Aksiller diseksiyon terimi ise koltuk altı lenf bezlerinin temizlenmesini ifade eder.
Radyoterapi, kanser hücreleri gibi hızlı bölünerek büyüyen hücrelerin özel yüksek enerjili X ışınları ile öldürülmesi esasına dayanır. Genellikle ağrısız ve sıkıntısız bir tedavidir ve hastanın hastaneye yatması gerekmeden ayaktan gelip gidilerek uygulanabilen bir tedavi şeklidir.
İster meme koruyucu cerrahi, ister memenin alındığı ameliyatlar olsun, ameliyat sonrası koltuk altı lenf bezlerinin durumu da öğrenilmiş olacaktır. Lenf düğümlerinde kanser hücrelerinin olup olmaması bundan sonraki tedavide önemli rol oynar. Eğer kanser hücreleri lenf düğümüne sıçramış ise kanserin tekrarlama ihtimali çok daha yüksek olacağından ek olarak kemoterapi veya hormonal tedavi veya her ikisinin birden başlanması gerekir. Cerrahi tedaviye ek olarak uygulanan kemoterapi ve hormon tedavisi adjuvan sisitemik tedavi olarak adlandırılır. Bu tedavinin amacı ameliyat esnasında vücudun başka yerlerinde bulunma ihtimali olan kanser hücrelerini de öldürmektir. Bu metastatik kanser hücrelerinin varlığı ihtimali memedeki orjinal tümörün büyüklüğü, lenf nodüllerine yayılım olup olmaması, yayılma olan lenf nodüllerinin sayısı ve kanserin mikroskobik karakteri ile ilgili olarak artabilir. Meme kanseri hücrelerinin bu tip mikroskobik yayılım yapıp yapmadığını gösterecek hiçbir test yoktur. Memedeki kanser bölgesi çok küçükse ve lenf düğümlerine de hiç yayılım yoksa bile bu hastalara adjuvan sistemik tedavi uygulanması gerekebilir, çünkü bu gurup hastaların da % 10-15’inde metastatik meme kanseri gelişebilmektedir.
Meme kanser dokusunda aynı zamanda hormon reseptörü denen estrojen ve progesteron reseptörleri olup olmadığına da bakılır. Meme kanser hücrelerinin belli bir grubu bu hormonların yapışabileceği moleküler bölgeler içerirler, bunlara reseptör denir.Hormonların kanser hücrelerinin büyümesini arttırıcı etkisi vardır. Eğer kanser hücrelerinde bu hormon reseptörleri varsa bir anti-estrojenik ajan olan tamoksifen kullanılabilir. Bu ilaç meme kanser tekrarlama riskini kemoterapinin azalttığı oranda düşürebilir. Bu ilaç sayesinde kemoterapinin bulantı, kusma, saç dökülmesi, halsizlik, enfeksiyona yatkınlık, kalbe toksik etki gibi bir çok yan etkisinden de kaçınılmış olunur. Buna karşılık tamoksifen uterus kanseri riskini arttırabilir. Tamoksifen aynı zamanda kemoterapi sonrası da verilebilir.
Eğer meme kanseri tedavisi için modifiye radikal mastektomi seçilmiş ise, yeniden meme şeklinin oluşturulacağı rekonstruktif yani estetik amaçlı cerrahi, mastektomi ameliyatı esnasında veya daha sonra yapılabilir. Bu da yine hastanın durumuna göre verilmesi gereken bir karardır. Yeni meme oluşturmak için çok sayıda ameliyat şekli vardır.Rekonstruksiyon kadının kendi dokuları ile veya silikon gibi bir meme protezi kullanılarak yapılabilir.
Görüldüğü gibi meme kanseri tedavisi oldukça değişiklikler gösterebilir ve kompleks bir tedavidir. Her bir kadında yapılabilecek tedavi seçeneklerinin tartışılması tedavinin en önemli inceliklerinden birisidir.
Her hastalıkta olduğu gibi meme kanserinde de en önemli şey hastalıktan korunmaktır. Ancak günümüzde meme kanserini neyin ya da nelerin önleyebildiğini henüz bilemiyoruz. Geçmiş yıllara göre çok daha erken tanı koyabilme şansına sahibiz. Meme kanserinin erken tanısı rutin mamografik tetkiklerle ve şüphe varsa erken biopsi ile konabilmektedir. Meme kanseri ne kadar erken yakalanabilirse kür, yani hastalıktan tam kurtulma şansı o kadar artar.
Her kadın her ay kendi kendine muayene yapmalı, 20-39 yaşlar arasında 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise her yıl meme muayenesi yaptırmalıdır. 35-40 yaşlar arasında bir mamografi çekilmeli, 40-50 yaşlar arasında iki yılda bir, 50 yaştan sonra ise her yıl bu mamografik inceleme tekrarlanmalıdır.
Toplum meme kanseri ile ilgili olarak ne kadar çok eğitilebilirse, bu ölümcül hastalığın kontrol şansı o oranda artacak ve meme kanseri nedeni ile ölümler o oranda azalacaktır.